Blogger Bir KADIN!

Bu yılın 8 Mart’ı tam da bana göre bir konuymuş gibi hissediyorum. Öncelikle 8 Mart Dünya Kadınlar Günümüz kutlu olsun. Kadın olmaktan korkmadığımız, sokaklarca rahatça yürüyebildiğimiz, ne giydiğimize, kiminle görüştüğümüze, akşam nerede olduğumuza kimsenin karışamayacağı günlerimiz olsun.
Ben aslında bu özel günlere pek inanmam, biraz da gereksiz bulurum açıkçası. 8 Mart’ta da bana çok zorlama gelen birçok paylaşım, söylem, tavır olabiliyor ve olacaktır. Ama yine de kadınların yukarı doğru çıkabilmesi için oluşturulacak her basamak inanılmaz kıymetli, bu yüzden Dünya Kadınlar Gününde ben de bir şeyler söylemek istiyorum.
Bu kadınlar günü yazımda size 8 Mart’ın tarihinden, bugünün neden önemli olduğundan falan bahsetmeyeceğim. Kadınların artık cinsiyetleriyle öne çıkmalarından, güzel olmak zorunda olmalarından, her şeye yetemediklerinde eksik hissettirilmelerinden bahsedeceğim.
Bütün bunlardan bahsetmeden önce tekrar yüksek bir sesle söylemek istiyorum ki ben bir kadınım ve hayatımla ilgili bütün kararları ben alırım. Ailem değil, patronum değil, arkadaşlarım değil, mahallem değil, toplum değil yalnızca ben! Lütfen siz de hayatınızın iplerini başkalarının eline bırakmayın.
Kadın, kız, bayan… İnsan?
Kadınlarla ilgili en çok konuşulan konuların başında geliyor galiba bu isimlendirme konusu. Mesela bekarlara kız, evlilere kadın demek; genel olarak kadınlarla ilgili bir yorum yaparken bayanlar demek gibi alışkanlıklar var. Kadınların bu konudaki duyarlılığı bazen eleştirilmelerine sebep olabiliyor ama hitaplar konusunda bu kadar hassaslaşmanın nedeni bana sorarsanız bu saçma sapan kalıplardan yılmış olmak.
Erkek, adam, bay kelimelerinin hiçbiri tek başına bir erkekle ilgili ön yargılar oluşturmanıza sebep oluyor mu? Buradaki asıl problem erkeklerdeki ve hatta bazı kadınlardaki kadın dememe takıntısı. Neden? Çünkü “kadın” kelimesi cinsel birliktelik yaşamış kadınlar için kullanılıyor ve evli olmayan bir kimsenin bakire olmadığının ima dahi edilmesi çok ayıp karşılanıyor.
Gerçekten inanılmaz. Adımızdan önce, cinsel hayatımızla ilgili bilgi vermek için kelimelere anlam yüklemişler. Daha çağ dışı bir düşünce aklıma gelmiyor açıkçası. Şimdi derin bir nefes alıp hep beraber tekrar edelim. Çocuk olmayan bütün dişi bireyler kadındır. Tabii ki dişi olmayan ama kadın olmayı seçmiş bütün insanlar da kadındır.
Ayrıca cinsel birliktelik yaşamış veya yaşamamış olmak bir kadından hiçbir şey eksiltmez. İlla birilerine çevirmeniz gereken oklarınız varsa tacizcilere, tecavüzcülere, sapıklara yani gerçekten kötü olan, ayıplanması gereken, aşağılık yaratıklara çevirin.
Ben kadınım ve istediğim kişiyle birliktelik yaşamakta özgürüm.

Vitrin süsü olarak kadın
Kadınlara yapılan dayatmalar arasında en göz ardı edileni herhalde belli güzellik kalıplarına, kıyafet düzenlemelerine uymak zorunda olmalarıdır. Birçok insan umursamadığından olsa gerek beni en çok rahatsız eden konulardan biri de budur.
Biliyorsunuz ben kurumsal hayattan bezmiş ve uzun yılları plazalarda geçmiş bir kadınım. Bu süreçte kadınların yönetici olmak için erkeklerden iki kat daha fazla çalıştıklarına da şahit oldum, çocuk yapmamaları için baskılara maruz kaldıklarına da. Fakat hiç şahit olmadığım şey neydi biliyor musunuz? Çok kilolu, insanların güzel bulmadığı veya başörtülü kadınların yöneticilik yapmaları.
Burada başörtüsünü özellikle ekliyorum çünkü bence bu birçok muhafazakar insanın düşündüğünün ötesinde bir problem. Dindar erkekler tarafından kurulan ve yönetilen firmalarda da bu kadınları göremezsiniz çünkü problemin sebebi ayrımcılık değil, kadınların vitrin süsü olduğuna inanılması.
Benim gördüğüm bütün yönetici kadınlar şıkır şıkır giyinen, her daim bakımlı ve makyajlı, stilettosuz toprağa basmayan kadınlardı. Bu şekilde çok güzel görünüyorlar kesinlikle o kadınlara sözüm yok ama en aynı becerilere sahip hiç mi şişman kadın yoktu gerçekten?
İşin bir de erkek yöneticiler tarafına bakın. Gözünüzün önüne mutlaka gömlek düğmeleri patlayacakmış gibi görünen adamlar gelecektir. Ama onlar vitrinin bebekleri olmadıklarından bu kimsenin umurunda olmamıştır, olmayacaktır.
Dış görünüşüne önem veren, güzel görünen, kendine bakan kadınlara da kilolu kadınlara da çirkin kadınlara da saygım sonsuz (başörtülü bir kadın bu listedeki herhangi bir sınıfa dahil olabilir, olmasa da ona da saygım sonsuz). Kadınlar sizin markanızın vitrinini süsleyen mankenler değildir artık bizi rahat bırakın!
Ben kadınım ve ne giyeceğime, nasıl görüneceğime yalnızca ben karar veririm.

Her şeye yetmek zorunda olan süper kadın
Kadınların da iş hayatında en az erkekler kadar etkili olabileceklerinin anlaşılması kadınların bir taraftan özgürleştirirken diğer bir taraftan da altından kalkması çok güç bir mükemmellik yükünün altına soktu. Öyle bir modern kadın algısı var ki kadınlar için günün 30 saate falan çıkarılması lazım.
Kadınlar çok güçlüdür, doğru. Ama bu bazen kadınların da parçalanabileceği gerçeğinin önüne geçmemelidir. Her şeyi başarabiliriz ama hiçbir şeyi başarmak zorunda değiliz. Benim en çok takıldığım bazı kadın dayatmalarını aşağıda bulabilirsiniz, lütfen aklıma gelmeyen ama sizi rahatsız edenleri bana iletin.
Regl olduğumuz günler hiçbir şey yokmuş gibi hayata karışmak zorunda değiliz. Canımız evde dinlenmek istiyorsa yatar dinleniriz, dışarı çıkmak istiyorsa çıkarız. Hayat hiçbir yere kaçmıyor.
Kariyer basamaklarında sürekli en tepeyi hedeflemek zorunda değiliz. Kadının yeri ev olmak zorunda olmadığı gibi bir plazanın en üst katı olmak zorunda da değil. Evde zaman geçirmeyi tercih etmek, sanatla ilgilenmek, evden çalışmak hepsi tamamen bizim seçimimize bağlı.
Doğumdan sonra kadınlar bebeklerine kendileri bakmayı seçebilecekleri gibi dışarıdan yardım almayı da tercih edebilirler. Ne doğumdan iki hafta sonra ofise dönmek alkış gerektirir ne de 3 yıl boyunca çocuğuna kendin eğitim vermeye karar vermek.
Kadınlar anne oldukları için kutsal falan değillerdir. Kadının kutsal olması mitinden kurtulamadığımız için toplumun her bireyi kadınlarla ilgili yorum yapma hakkını kendinde bulur. Kadınlar insandır, bireydir. Her kadın kendi başına ve yalnızca kendisinden sorumludur. Hiç kimseyi temsil etmek zorunda değildir.
8 Mart diye kadınlara çiçek dağıtmak gerçekten çok gereksiz bir davranıştır. Kadınların sürekli çiçekle bağdaştırılmasından artık inanılmaz sıkıldım. Erkek çalışanlara da çiçek hediye etme alışkanlığı olan şirketler (mesela doğum günlerinde olabilir) kadınlar gününde bize de çiçek dağıtabilir.
Kadınların hayat amacı evlenmek değildir, birçok kadın “evde kaldığından” değil yalnız yaşamayı tercih ettiğinden bekardır. İlişkisi olan kadınlar da evlenmek istemeyebilirler. Lütfen bize evli olmadığımız için acımayın, hayatımız gayet yolunda.
Kadınlar her şeye yetişmeye çalışırken erkeklerin “yardım” etmeleri diye bir kavramdan bahsetmek bile zavallıcadır. Çalışan bir kadının ev işlerine katkısı partneri kadar olmalıdır. Ne çocuğa bakmak ne çamaşırları yıkamak ne yemek yapmak ne ev temizlemek ne de ütü yapmak kadınların görevidir. Evde yapılması gereken işler vardır ve müsaitliğe göre paylaşılır, kimse kimeye yardım etmez çünkü bu görevler tek kişiye atanmamıştır.
Kadınların kendilerine sahip çıkacak erkeklere ihtiyaçları yoktur. Abimiz, babamız, sevgilimiz, kocamız hepsi kendi işine baksın. Bir kadın da en az bir erkek kadar kendi için doğru olanı bilir ve kendine yetebilir.
Sanırım bu liste böyle uzar gider, o yüzden burada bırakıyorum ama lütfen siz de kadınlara dayatılan bu toplumsal saçmalıklardan aklınıza gelenleri benimle paylaşın.
Biz kadınlar cinsiyetimizden çok daha fazlasıyız. Topluma her açıdan fayda sağlayan normal bireyleriz. Ana olmak, güçlü olmak, başarılı olmak, edepli olmak, utangaç olmak, itaatkar olmak zorunda değiliz. Kendimiz olmamız yeter de artar bile!
Ben kadınım ve üzerimdeki bütün baskıları reddediyorum.